Şehre varmam nerdeyse iki saatimi aldı.Bugün şanslıydım gelirken yağan yağmur kamufle olmam için bana bir fırsat vermişti.Motorumu şehrin dışında,iki yüz metre uzakta ki ormanlık alana gizledim.Bulduğum kaynaklar kadar motorun bende kalması da önemli.Hem kaynak taşımam için hem de bu pislik mekanından kaçabilmem için bana eskide olsa o motor gerekiyor.Çantadan aldığım otomatik silahla şehre güney sura yakın bir yerden giriş yaptım.Buraya gelmemin en büyük sebebi Debraklar’ın gizledikleri o petrol depoları.Bunlardan birinin yeri surun dışında bir marketin deposunda gizli.Bunu öğrenebilmek için altı ay önce bir Debrak kızını öldürmek zorunda kalmıştım.Küçük çocuk olmadığım için çok zorlanmamıştım.O benzinin yerine ihtiyacım vardı.Bu depoya iki haftada bir gelir iki büyük bidon kadar benzin alır giderim.Her seferinde aldığım petrol kadar tankere su koyarım.Böylece Debraklılar hiçbir şeyden şüphe duymaz ve böylece güvenliği artırmazlar.Doğruyu söylemek gerekirse çok fazla nöbet tutmuyorlar en azından ben ne zaman gelsem burası hep boş oluyor.Elimi kolumu sallayıp benzini alıyorum.Sanırım bu benim şansımla ilgili.Girdiğim sokakta bir iki hayvan leşi vardı.Başları olmayan kuşlar ve bir koyun bacağı buldum.Algiyalar gece burada avlanmış ya da beslenilmiş olmalı.Çünkü şehirde başıboş bir koyun bulmak imkansızdır.Silahımın güvenliğini açtım her ne olursa olsun bu leş yerde ölmek istemiyorum.Deponun iki sokak altındayım ve hızlı olmam gerekiyor.Güneş tepeye varmak üzere.Koşar adımlar halinde devam ederken bazı sesler kulağıma geliyor.Bunlar kuş ya da hayvan seslerine benzemiyor.Sokağın sonuna varınca bulduğum uygun bir yere saklandım ve beklemeye başladım.Kulağıma yaklaşarak gelen sesler insan sesleriydi.Debraklılar devriye atıyor olmalı.Yolda gelirken o kadar şanstan bahsedersem olacağı bu.Şu anda silahlı çatışmaya giremem.En azından kaç kişiler bunu bilmek zorundayım.Cebimden susturucuyu alıp silaha taktım,eğer ses çıkarsa daha fazla Debraklı buraya doğru gelir.Bu sefer her şey daha da zorlaşır.Nefesimi tutup onları beklemeye başladım.Birkaç dakika geçtikten sonra yanımdan birkaç kişi koşarak karşı sokağa girdi.Silahlı olan bu tipler hiçte Debraklı’ya benzemiyor.Birinin kolunda Parm kabile dövmesi gördüğüme yemin edebilirim.Şehrin bu kadar güneyinde ne işleri var bunların? Savaş mı istiyorlar yoksa başka bir şey mi bilmiyorum.Umrumda da değil açıkçası.Bu savaş bana yarar belki de.Birçok insan ölür kaynak bulmak daha az tehlikeli olur kim bilir.Parmlıların ortadan kaybolmasını bekledim,onlar gözden kaybolunca yerimden çıkıp yoluma devam ettim.Açıkçası bugün hareket beklemiyordum,her zaman ki gibi sakin geçer diye umduğum gün nereye gidiyordu? Bunlarla kafa yorarken deponun olduğu sokağa geldim.Silahın dürbününü açıp sokağı iyice taradım.Hareket eden hiçbir canlı görmeyince hızlıca markete girdim.Burası da şansıma her zaman ki gibi boştu.Depo arka taraftaydı.Saatimi altı dakikaya ayarladım.İki bidonu doldurmak için maksimum bu kadar kalabilirim çünkü benzini aldıktan sonra daha su koyacağım,daha fazla kalmak hayatımı tehlikeye atıyor ve söylediğim gibi bugün bu pislik çukurunda ölmek istemiyorum.Hemen depoya girip bidonları doldurmaya başladım.Saati sürekli kontrol ediyor arada bir kapıdan dışarıyı kontrol ediyordum.Giden gelen yoktu.Sürem bitmiş bidonların ikisi de dolmuştu.Hemen suyu koymaya başladım.Nerdeyse olmuştu,depoyu suyla tamamladıktan sonra bidonları alıp odadan çıktım.Kapıya doğru yaklaşmıştım ki arkamdan bir çıt sesi geldi.Hemen bidonları yere koyup belimde ki silahı elime aldım ve arkamı döndüm.Beklediğim bir Debrak askeriydi fakat bu da neydi şimdi? Küçük bir kız.Kaybolmuş olmalı,korkuyordu belli.Silahımı yere indirdim ve tekrar belime soktum.Kıza doğru yaklaşmaya başladım.Ben yaklaştıkça o benden kaçıyordu.
-Hey sana zarar vermek istemiyorum.
Onu korkutmak istemiyorum bu yüzden çantamdan bir parça ekmek kopartıp ona doğru uzattım.
-Al bunu.
Kız ne cevap veriyordu ne de bir tepki.
-Dilimizi biliyor musun?
Ona biraz daha yaklaşmaya başladım.Nerdeyse kızın dibine geldim,çanta ve benzin depoları arkamda kaldı.
-Hey,kız al şunu.Buradan ayrılmam lazım.
Kız bir anda bağırmaya başladı.O siyah dişlerini görebiliyordum.Arkamdan birkaç silahlı adam bana doğru geliyordu.Silahıma davrandım ama nafile.Yakalanmıştım,kafama silah dayayan Debraklı oldukça kızgın görünüyordu.Bidonlarıma bakıp bağırmaya başladı.Sanırım beni burada öldürecekti.Tetiği çekti ateş etmesini bekliyordum ta ki arkadaşı onu durdurup bir şeyler diyene kadar.Dillerini bilmeme rağmen dediklerini az çok tahmin edebiliyordum.Beni Leon’a götüreceklerdi.Bunlar en son hatırladıklarım.Bana ne oldu diye sorarsanız korkunç bir baş ağrısıyla bir hücrede uyandım.Birkaç saattir de karanlıkta bekliyorum.Ne öldürmek için geliyorlar ne de yemek vermek için.Çok açım,silah ve yiyeceğimi almışlar elimden.Çırılçıplak bir şekilde bu pis kokulu yerdeyim.Ve sonunda kapı açıldı.
İçeri giren ışık gözlerimi acıtsa da ışığa bile açtım.Hemen ayağa kalktım içeriye giren sadece ışık değildi tabi.İki asker de onlarla birlikte içerideydi,birini kızdırmış olmalıydım ki sopayla dizimi vurdu.Bu biraz sert değil miydi? Ne kadar da ahlak yoksunu insanlarsınız,çıplak ve silahsız bir adamdan size ne zara gelir diye homurdandım bir an kendi kendime.Dilimi bilmedikleri güvencesi de vardı tabi fakat bu kısa sürdü ve bir sopa darbesi daha geldi.Bu sefer sırtımaydı.Bilmediğim bir dilde beni dışarı çıkartan bu ikiliyi az da olsa sevmiştim.Biri iyi diğeri ise kötüyü oynuyordu,ya da iyi olan aptaldı sanırım.Beni birkaç yerden geçirdikten sonra büyük bir salona getirdiler.Bir sürü insan toplanmış benim çıplak halime bakıyordu.Utanmalı mıydım? Ahh kim umursar.Aralarında gençler ve çocuklar vardı,tek çekindiklerim o küçük çocukların beni böyle görmesiydi.Bunlar belli ki saygısız bir toplumdu.İlerledikçe asker sayısı artıyordu sanırım Leon’a yaklaşıyorduk.Ve evet sonunda vardık,iki tarafında büyük silahlı askerlerin ve ateşlerle çevrili bir tahtta oturan yaşlı Leon.Taç diye giydiği o kafatası garip duruyordu.Neyin kafatasıydı o? Bir gergedan ya da algiyanın ki olabilirdi.İnsanların bana baktıklarını her yönden hissediyorum.Alaycı ve kinci bu bakışlar ölmemi istiyor hatta acı çekmemi istiyor.Fakat çoğu bu surların dışına çıkmamış hatta acı bile çekmemiş desem abartmış olmam.Sonunda kral dedikleri Leon yüzüme bakarak konuşmaya başladı.
-Adamlarım senin yabancı bir dil konuştuğunu söyleyince senin bizden olmadığını anladım.Ama merak ettiğim şu sen kimsin? Ve neden benim petrolümü çalıyorsun?
-Adım Bord.Petrolümü alma nedenimi iyi biliyorsun.Bugünlerde hayatta kalmak için çok lazım oluyor.
-Benimle dalga mı geçiyorsun?
Sinirlenmiş olmalı ki ayağa kalktı.Söylediği her kelime öfkeyle çıkıyordu.
-Hey,sakin ol.Dalga geçtiğim yok.
Yanda ki askerlerden biri üstüme doğru yürümeye başladı.O da bilmediğim dilde bana neler diyordu kim bilir.
-Jack benim bir kral olduğumu unuttuğunu ve sanki bir köleymişim gibi hareket ettiğini söylüyor.Ve eğer buna devam edersen seni doğrayıp yiyeceğini de ekliyor.
Korkmuştum hemen diz çöküp Leon’dan af dilemeye başladım fakat o beni dinlemiyor olacak ki askerinden aldığı bir bıçakla yanıma geldi.Ellerim bağlıydı beni herkese doğru döndürüp boğazıma bıçağı dayadı.Ve kendi dillerinde konuşmaya başladı.O kadar iştahlı konuşuyordu ki halk her seferinde deli gibi bağırıyor ve boğazımı kesmesi için ona işaret ediyorlardı.Kan akışım hızlandı,etrafımda birçok asker vardı.Buradan yara almadan ki en iyi ihtimal yaralanmak kaçamazdım.Leon saçımdan tutup bıçağı iyice bastırdı boğazıma.Hafif bir kesilme oldu ve çıkan hafifçe göğsüme inmeye başladı.Leon kulağıma yaklaştı.
-Görüyorsun ya çok uzun zamandır kan dökmüyoruz.Halkım bunu bekliyor ve ben kralları olarak onları bekletmeyi sevmem.Cehennemde görüşürüz Bord.
Tam boğazımı kesmeye yelteniyordu ki bağırmaya başladım.
-Dur dur.Sana söyleyecek önemli bir bilgim var.
Leon bıçağı çekmedi.
-Böyle oyunlar için yanlış vakit.
-Yalan söylemiyorum.Petrolünü almadan önce Parmlıları gördüm.
-Parmlılar mı?
Leon bıçağı çekti,büyük salonda Parm kelimesi geçince büyük bir sessizlik oldu.
-Evet.Parmlılar buraya geliyorlar olmalılar.
-Surun burasına kadar gelecek aptal bir Parmlı öldürmek biz Debraklılar için büyük bir zevk olur Bord.Seni gönderdiğim yere onları da gönderirim sana arkadaşlık yaparlar.
-Bir şey planlıyorlar.Bu sefer gelen Parmlılar aptal değil.Kalabalık olduklarını düşünüyorum.
-Nerdeler? Bana yerlerini söyle.
-Bırak bu işi ben halledeyim.
-Sana neden güveneyim Bord?
-Bir şans istiyorum efendim,sadece bir şans.
-Ne için?
-Generaliniz olmak için.
Kahkaha atarak bana bakmaya başladı.
-Şaka yapıyor olmalısın.
-Bak kaybedecek bir şeyin yok.Beni bırak sana onların kafalarını getireyim.Asker ve malzeme kaybetmemiş olacaksın.
Biraz düşündükten sonra cevabını verdi.
-Peki ya kaçarsan?
-Kaçmayacağım.Hayatım üstüne yemin ederim.
Ellerimde ki ipi kesti ve beni ayağa kaldırdı.
-Eğer bu bir oyunsa seni yemeğim yaparım Bord.Şimdi git ve hazırlan.Kafaları getirmen için 24 saatin var.
-Eşyalarımı geri istiyorum.
Askerlerinden birine işareti verdi.
-Unutma 24 saat.Gelmezsen son günün olur.Cehennemin dibine de gitsen seni bulurum Bord.